İSYAN AHLÂKI

NURETTİN TOPÇU’YA DAİR

Esere geçmeden önce Nurettin Topçu’ya dair birkaç cümle kurmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi. Zira kıymeti hiç anlaşılamamış bir filozofu ve mütefekkiri anmadan geçmek uzun yıllara dayanan bu haksızlığı sürdürmek olur ki bunu asla istemem.

Topçu aslen Erzurumludur. Dedesi Osman Efendi’nin Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında ‘’Topçuluk’’ yapması sebebiyle sülalesinin ‘’Topçular’’ olarak anıldığı bilinir.

Topçu, İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra burslu olarak Fransa’ya gider. Felsefeye geçmişten beri olan ilgisi Fransa’da yeşerme imkanı bulunca boy vermeye başlar. Topçu, Fransa’da ünlü filozof Maurice Blondel ile tanışır ve bir müddet mektuplaşır.

Türkiye’de liseden mezun olduğu halde Fransız felsefe okulu olarak bilinen Aix Lisesi’nden ve Fransız Sosyoloji Cemiyetinden de belgeler alır. Felsefe ve Sanat Tarihi bölümlerinde eş zamanlı olarak lisans eğitimini sürdürür ve başarıyla bitirir.

Sarbonne Üniversitesi’nde eğitimine devam eden Topçu, doktorasını da burada tamamlar. Topçu’nun, ‘’Conformisme et Revolte’’ başlığını taşıyan tezi ileride bu kitabını oluşturacaktır. Topçu’nun tezindeki imzası ise Nurettin Ahmet’tir. Zira henüz soyadı kanunu çıkmamış ve eski ismiyle hazırlamıştır bu tezi.

1934’te Türkiye’ye dönen ‘’Nurettin Ahmet’’ soyadı kanuna göre yapılan düzenleme sonrasında Topçu soyadını alır, artık Nurettin Topçu’dur. Uzun yıllar muhtelif liselerde eğitim verir. Bu sırada bir lise öğretmeni olmasına ve kısıtlı imkanları bulunmasına karşın felsefeci dostlarıyla birlikte tüm Türkiye’de ses getiren Hareket Dergisi’ni çıkarmayı başarır.

Derginin 4 Mayıs 1939 tarihli sayısında ‘’Nizam Ahmet’’ müstear ismiyle ‘’Çalgıcılar Yine Toplandı’’ başlıklı bir yazı yazarak eğitim sistemine ve yöneticilere eleştiriler yöneltir. Yazının, Nurettin Topçu tarafından yazıldığının anlaşılmasının ardından İstanbul’dan Denizli’ye sürgün edilir. Denizli’de Bediüzzaman Said Nursi ile tanışan Topçu, onunla da yakın ilişkiler geliştirir ve davalarını da takip eder.

Sürgünün ardından yeniden İstanbul’a dönen Topçu İstanbul Erkek Lisesi, Haydarpaşa Lisesi ve Vefa Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yapar.

Bu dönemde, yine önemli bir düşünür olarak bilinen Hilmi Ziya Ülken’in İstanbul Üniversitesi’ndeki kürsüsünde Bergson’un düşüncelerini incelediği “Sezginin Değeri” isimli doçentlik tezi ile akademik çalışmalarını sürdürür. Ancak siyasi sebeplerle İstanbul Üniversitesi’nde kadro bulamaz ve çok başarılı bir akademisyen olması mümkün iken emekliliğine dek lise öğretmenliği yapar.

Topçu, hiçbir zaman lise öğretmenliğini küçümsemez ve orada da genç dimağlara, ayakları bu topraklara basan bir felsefe anlayışını öğretmeyi kendisine görev bilir. Ancak yüreğinde hep üniversite kürsüsü ve orada daha büyük çalışmalar yapmanın yangınını taşır.

Bu kitabın hazırlandığı 1994’te aktif bir akademisyen olan Prof. Dr. Afşar Timuçin bir dergiye verdiği röportajda, İstanbul Erkek Lisesinden öğretmeni olan Topçu’yu şöyle anlatır; “Felsefenin en zorlu ve karmaşık yanlarını dahi basite indirgeyerek anlatırdı. Bize şu veya bu ismi/felsefî akımı değil topyekûn felsefeyi sevdirdi. Ben ağzından çıkanı kapmaya çalışırdım. Onun gibi düşünmediğimi biliyor ancak beni çok seviyordu. Zaman zaman onun gibi bir insanın burada ne işi var diye düşünürdük. Bu durum onun yüzünden de okunuyordu. Bendeki aydınlık düşünce tutkusu sanırım biraz da Nurettin Topçu’nun etkisiyle oluşmuştur. (Felsefe Dünyası, Sayı 9, Ekim 1993, Sayfa 22)

Gerçekten de Nurettin Topçu, standart eğitim düzlemindeki bir öğretmenden farklı olarak “Hareket” isimli bir fikir ve felsefe dergisi çıkarmış tabiri caizse lisenin duvarlarına sığmadığını her fırsatta göstermiştir.

Dergah Yayınevi yetkilisi Mustafa Kök (önsözde anlatılana göre) Nurettin Topçu’nun öğretmenlik dönemine erişememekle birlikte Hareket Dergisi’nin yayımlanmaya devam ettiği bir dönemde emeklilik yaşantısındaki Topçu ile iletişim kurar ve onu şöyle tanımlar;‘’Topçu, heyecan duymadan adım atmazdı. Bu asabiyetin sırtında değil, ruhun derinliğinde yaşanan bir heyecandı’’…

10 Temmuz 1975’te vefat eden Topçu, Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Topkapı’da bulunan Kozlu Kabristanına defnedilir.

İSYAN AHLÂKI

Bu kitaba ismini veren, Nurettin Topçu’nun Fransız Sarbonne Üniversitesi’ne takdim ettiği ‘’Conformisme et Revolte’’ başlığını taşıyan doktora tezidir. Google çeviri hizmetinden faydalanarak baktığımızda Fransızca’da Conformisme et Revolte olarak ifade edilen cümlenin ‘’Konformizme İsyan’’ olarak tercüme edildiğini görürüz. Ancak buna karşın eserin ismi daha genel bir mana ifade etmesi bakımından ‘’İsyan Ahlâkı’’ olarak seçilmiştir.

Nurettin Topçu, Fransa’da doktora yaptıktan sonra Türkiye’ye döner ancak bu doktora tezini kitap olarak yayımlama konusunda çekimserdir. Zira hayatı boyunca ortaya koyduğu fikri mücadeleye karşın hiçbir üniversitede ders vermesine ve akademik kadroya geçmesine izin verilmemesi bilakis düşünceleri sebebiyle sürgüne gönderilmesi onu derin bir hüzne itmiştir.

Dergâh Yayınevi de uzun süren uğraşlar neticesinde ve ancak Nurettin Topçu’nun vefatından çok sonra baskıyı başarabilir. Dolayısıyla bu kitabı, bir mütefekkir ve dava adamının ömürlük mücadelesinin ürünü olarak görmemiz ve kıymet vermemiz gerekir. Çünkü Topçu, sloganların etrafında yaşayan boş bir İslamcı değildir, batının felsefedeki ağırlığını yıkma potansiyeline sahip entelektüel bir kimliktir.

Nurettin Topçu, Fransa’daki felsefe eğitimi sırasında batılı felsefecileri ve özellikle ahlâk kuramcıları ile kuramlarını yakından inceler. Çünkü Topçu’ya göre ahlâk, dinin de insanın şahsiyetinin de en temel unsurudur.

Ahlâkın olmadığı bir dinden de, toplumdan da, insandan da söz edilemez ona göre. Dinin insandaki en büyük tezahürü de ahlâktır.

AHLÂK FELSEFESİNE DAİR KURAMLAR

Topçu, ahlâkın temeline ilişkin felsefi kuramları inceler ve onlara yönelik eleştirilerini dile getirir. Bu kuramları; akılcı (rasyonalist), deneyci (emprist) ve sosyal dayanışmacı (toplumcu/sosyolojist) olarak üç ana gruba ayırır, her birini ayrı ayrı değerlendirir ve sonunda kendi fikrini dayanakları ile birlikte ifade eder.

Rasyonalistlere göre; iyiliğin ve ahlâkın temeli bilgidir ve hiç kimse bildiği halde kötülük etmez. Nitekim, Sokrates’in ‘’Kötülük bilgisizliktir’’ dediği bilinir. Topçu’ya göre bilgi, tek başına ahlâkın temeli olamaz, öyle olsa bilgili hiçbir insanın ahlâk dışı bir harekette bulunmaması gerekirdi der.

Deneyci (emprist) kurama göre; bilgi ve ahlâk tecrübe edilmek suretiyle edinilir. Dolayısıyla bilen iyilik için hareket eder. İyilik için hareket edince de iyiliğin kıymetini ve güzelliğini görür ve ahlâkı tecrübe ederek öğrenir. Topçu’ya göre ahlâk, ne tek başına tecrübe ne de bilgiyle edinilebilir. Kaldı ki bilginin kaynağı ile tecrübenin gerçekleşme şekli de ayrı bir tartışma konusudur.

Sosyal dayanışmacı (Toplumcu/sosyolojist) kuramda ise; mutluluğun da iyiliğin de temelinin dayanışma olduğu vurgulanır. Bir şeyin iyi olup olmadığı tecrübeyle değil akılla tespit edilir ve bu tespit insanı iyiliği gerçekleştirme konusunda görevli kılar. İyilik de toplumsal dayanışma yöntemi ile yapılır. Bu şekilde ahlâka erişilir. Topçu’ya göre toplum ahlâkın temeli olamaz. Çünkü kalabalıkların kötülük üzerinde ittifak etmeleri de mümkündür.

ETİMOLOJİK OLARAK AHLÂK

Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te ‘’ahlâk’’ kavramı şöyle tanımlanmaktadır; ‘’bir toplum içinde, kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları’’.

TDK’ya baktığımızda ‘’ahlâk’’ kelimesinin Arapça kökenli olduğunun belirtildiğini görürüz. Arapça’da ‘’الأخلاق ‘’ olarak ifade edilen bu kavramın kökü ise yaratılışa (Arapça’da hulk kelimesine) dayanır.

Nitekim, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisinde; ‘’Ahlâk; Arapça’da seciye, tabiat, huy gibi mânalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için halk, mânevî yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir. …’’ anlatımına yer verilmiştir. Ahlâk kelimesinin etimolojik kökeni de Nurettin Topçu’nun ahlâk anlayışının özeti mahiyetindedir.

VE İSYAN…

Yukarıda ‘’ahlâk’’ kavramına ilişkin açıklamaları ifade ettik. Şimdi ise İsyan Ahlâk’ının ‘’isyan’’ kısmını ele alalım.

Topçu, eserinde temel olarak iki tür isyancılıktan bahsetmektedir.

1-Ferdiyetçi/Bireyçi Kuram : Fransız filozof Jean Jacques Rousseau’nun tüm dünyayı bireyin düşüncelerine ve davranışlarına indirgeyen ve toplumdan gelen her şeyi içeriğine bakmadan, iyi mi kötü mü diye ayırt etmeden kökten reddeden bireyci / ferdiyetçi isyancılık anlayışı. Bu anlayışa göre, toplumda yerleşmiş düşünce ve uygulamalar temel olarak kötüdür ve karşı çıkılması yani isyan edilmesi gereken şeylerdir. İyi ve doğru olan, ferdin şahsında tezahür edecek olan isyan hareketidir. Bu anlayışın temsilcileri olan Alman filozoflar’dan Max Stirner, kuramı daha da ileri taşıyarak ‘’Allahsız ferdiyetçilik’’ olarak ifade ettiği ve her türlü otoriteyi reddeden anarşizmi, Arthur Schopenhauer ise nihilizmi savunur.

2-Tasavvufun Ötesinde Allah’ın İnsanda Tecelli Ettiğini İddia Eden Kuram: Allah’ın insanda davranışsal olarak tezahür ederek insana, insanın davranışları ile isyan etme meselesidir. Topçu’nun hayatına dair bilgileri aktarırken onun, Fransa’da Maurice Blondel ile tanıştığından ve mektuplaştıklarından bahsetmiştik.

Topçu, Blondel’in bu kurama ilişkin düşüncelerini aktarırken şu cümlesini öne çıkarır; ‘’Hareket, insan ile Allah’ın bir terkibidir.’’… Bu kuramın kilit cümlesi budur. Çünkü bu anlayış, İslam’da yer bulan tasavvufu daha da ileri götürür ve İslam akaidi açısından problemli bir yerde bırakır.

Bu kurama göre Allah, insanın hareketleri vasıtasıyla insanlarda tezahür eder ve bizzat insanın hareketlerindeki etkisiyle insana isyan eder. Yani Allah, yarattığı kulunun yanlış hareketlerine isyan bakımından kulunun hareketlerine etki eder ve orada tecelli eder. Bu düşünceler, Hallac-ı Mansur’un ‘’Enel Hak’’ ifadesi ile sembolleştirilen tasavvufi anlayışı dahi aşan ve ondan farklılaşan bir noktadadır. Bu düşüncelerin Blondel’e ait olduğunun ve Topçu tarafından aynıyla kabul edilmesinin söz konusu olmadığını belirtmeliyiz.

Kuşkusuz Topçu, Blondel’den etkilenmiştir. Ancak ayağı bu topraklara basan bir ahlâk eri olarak Blondel’in İslam akaidi bakımından sakıncalı düşüncelerini olduğu gibi kabul etmemiş, bunun yerine Müslümanca yaklaşımla Blondel’in bu fikirlerini İslami düşünce sahasına başarılı bir şekilde tahvil etmeyi başarmıştır.

Bunun en önemli sebeplerinden biri Topçu’nun, çocukluk arkadaşı Sırrı Bey vasıtasıyla yaşadığı devrin manevi büyüklerinden Hasib Efendi ve Abdülaziz Bekkine ile tanışması ve onların tasavvuf ırmağından beslenmesidir.

Topçu, Abdülaziz Bekkine’ye intisap etmesinin ardından mukaddesatçı kimliği çok daha ağır basan bir mütefekkire dönüşmüştür. Blondel’in bu görüşlerini Hallac-ı Mansur’un ‘’Enel Hak’’ anlayışı çerçevesinde tahvil ve ifade etmesi ve bu haliyle İslami düşünce sahasına katkı sunması onun Müslüman ve mutasavvıf kimliğinin de açık göstergesidir.

TOPÇU’NUN FELSEFESİNDE AHLÂKIN TEMELİ

Topçu’nun felsefesinde ahlâkın temeli Allah’tır. Burada bir Hadis-i- Şerifi hatırlatarak Topçu’nun dayandığı asıl noktaya da dikkat çekmek istiyorum. (1) Vaizlerin de ahlâka dair anlatımda bulunurken sıklıkla başvurdukları kaynaklardan biri olan bu Hadis-i- Şerifte ; ‘’ تَخَلَّقُوا بِأَخْلَاقِ اللّٰهِ / Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın’’ ifadesine yer verilmiştir. (2)

Bu Hadis-i- Şerifte ifade edilmek istenen şey ile Nurettin Topçu’nun dayandığı temel aynıdır. Topçu’ya göre de ahlâk ancak Allah tarafından ifade edildiği ve gösterildiği şekliyledir. Ahlâkın temeli ve ölçüsü Allah’ın ortaya koyduğu ilkelerdir. Hiçbir beşeri kaynak, evrensel ahlâkın esası olamaz.

Topçu, Spinoza’nın ahlâk anlayışını incelerken çok güzel tespitlerde bulunur. Topçu’ya göre, Spinoza’nın ahlâk felsefesi yalnızca bilime dayanır. Onda ulvi amaçlara rastlamak pek mümkün değildir.

Spinoza felsefesine göre; doğayı gözlemlemek ve oradaki ahengi oluşturan unsurları tespit edip bu matematiği insan ruhuna da uygulamak gerekir. Çünkü madem doğa bir düzen içerisindedir, o halde bu düzenin bir geometrisi, hesap düzlemi de olmalıdır. İnsanı huzura kavuşturmanın ve ondaki ahlâkı tamamlamanın tek yolu da bu bilimsel temelleri ve hesap düzlemini insan ruhuna yerleştirmektir.

Topçu ise Spinoza’yı incelerken ahlâkın temellerini tartışır, etken/edilgen sebeplerden bahseder ve neticede “vacib varlık” yani varlığı zorunlu olan varlık kavramına vurgu yapar.

Topçu’ya göre, Spinoza’nın görüşlerinin kabul edilmesi mümkün değildir. Zira bilim dediğimiz şey pragmatisttir. Yani ‘’fayda’’ temellidir. Buradaki fayda manevi değil, tümüyle maddi ve dünyevidir.

Bilim, maddi menfaati öncelediğinden, onu, insanın ruhuna ve ahlâkın temeline koymak da mümkün değildir. Pragmatizm, her şeye “bana/bize ne faydası var” gözüyle bakmaktır. Bu kafa yapısını taşımaktır. Bu sebeple bilim; insanlığa, ahlaka, insafa değil faydaya bakar. Topçu da, bilimi pragmatizm ile özdeşleştirir ve her şeyi pozitivist çizgiye indirgeyen anlayışı da pragmatist yani faydacı kafa olarak görür.

Oysa Müslüman, sadece fayda (menfaat) temelli düşünemez. Onun ahlâk felsefesinde Allah’ın rızasına teslimiyet ve topyekün insanlığın saadeti vardır.

Diğer yandan Topçu’ya göre, ahlâkın temellerini dünyevi unsurlarda ve bilimsel olduğu belirtilen bulgularda aramak yersizdir. Zira her şey bir ötekine bağlı, öteki de bir ötekine. Bu bir sonsuzluk silsilesi halinde birbirini etkiler. Ahlâkı belirleyen düşüncelerimiz dahi yaşadıklarımızın, tecrübelerimizin ürünüdür.

Dolayısıyla biz, evrensel ahlâkın temellerini merak ediyorsak; bizim gibi edilgen (yani dışarıdan müdahale edilebilen) bir varlıkta değil sadece etken (tüm aleme etki eden/faal ve tek varlık/öteki tüm varlıkların olabilmesi için varlığı zorunlu olan varlık) yani Allah’a yönelmeliyiz.

Zira gerçek manada tek “hür varlık” Allah’tır. Onun dışında kainattaki tüm varlıklar, bir başka varlığa muhtaçtırlar yahut da bir başka varlığın etkisine açıktırlar.

Çünkü Allah, kendi hareketlerini belirleyebilen, hiçbir dış etkene maruz kalmayan ve yaratılmışların varlığının ispatı için de varlığının kabulü gereken “vacib varlık”, hür irade ve yegâne mabuddur.

HÜR İRADE VE VİCDAN

Nurettin Topçu’ya göre, bir ferdin zihni ve manevi esaretten kurtularak hür bir vicdan ve iradeye sahip olabilmesinin önünde 3 temel engel bulunmaktadır.

1-Haz

TDK’ya göre; zevk alma, hoşlanma gibi anlamlara gelir. Topçu, haz mefhumunu, insanın davranışları ve ahlâk felsefesi bakımından inceler. Hazzı genel olarak nefsi arzular ile dünyevî çıkarlara olan düşkünlük olarak ifade eder ve şöyle der; ‘’İsyan, insanın içindeki sonsuzluk iradesinin nefsin sefaletleriyle ihtiraslarına ve bunlardan doğan zulümlere karşı ayaklanmasıdır.”

2-Dayanışma

Sosyal bir varlık olan insanın, başka insanlar ile toplu olarak yaşama ideali çerçevesinde;
kişisel hak ve menfaatlerini ortak toplumsal yapıya devretmesidir. Örneğin; bir derneğe üye olan şahsın, o dernekte gerçekleştirilen çalışmalara ortak olabilmek ve oradaki imkânlardan faydalanıp diğer üyelerle sosyalleşmek için karar alma süreçlerine katılmaksızın tüm hak ve yetkilerini dernek yetkililerine devretmesi ve alınan kararların sebep ve sonuçlarını irdelememesidir. Oysa sorumlu ve hür fertten beklenen; düşünce ve iradesinin özgür olması ve fikirleriyle karar alma süreçlerine katkıda bulunmasıdır.

3-Hakimiyet (Otoriteyi Temsil Eden Devlet)

Topçu, Rosseau’dan da görüşler alarak devletin otoritesini, varlık sebebini, nasıl olması gerektiğini ve kendi devlet anlayışını felsefi bir dille anlatır. Topçu’ya göre ahlâklı ve sorumluluk sahibi ‘’hür’’ fertlerden teşekkül eden toplumlar ancak bu iradeleri körleştirmeyen ve aksine destekleyen adil ve hikmetle hareket eden bir devlet anlayışıyla mümkündür.

KONFORMİZME VE UYSALLIĞA İSYAN

Topçu’ya göre ahlâklı bireylerin ve bu bireylerden teşekkül eden toplumun isyan etmeleri gereken en temel iki kavramdır; ‘’konformizm’’ ve ‘’uysallık’’…

TDK’ya göre konformizm; uymacılıktır. Uysallık ise başkalarına kolayca uymak, sözlerini dinleyip karşı gelmemek ve yumuşak başlı olmaktır. Topçu, konformizme de uysallığa da isyan eder, bu sebeple doktora tezinin başlığını da ‘’conformisme et revolte’’ olarak belirlemiştir.

Topçu, konformizmin yani sürekli olarak birilerine, bir şeylere ‘’uymacılık’’ yapmanın insanın düşmanı olduğunu düşünür. Bu çağın en büyük problemlerinden biri olarak görür. Uysallık ise sözlük anlamının dışında bir mana ihtiva eder Topçu için. Uysallık, kanıksanmış yanlışlara karşı yumuşak başlılıktır Topçu’ya göre.

Topçu, tüm insanların en önemli görevlerinin; “uysallığa” ve “konformizme” dolayısıyla renksiz, kokusuz ve mücadelesiz bir yaşam tarzına karşı direnmek olduğunu ifade eder. (3)

Öte yandan bir şeyin evrensel ahlâk ilkesi haline gelmesi ve insanın iradesinde tam bir hürriyetten söz edilebilmesi için önce bir değerler manzumesi uğruna esir düşmek ve akabinde hürriyet uğruna savaşmak şarttır onun felsefesinde.

Nurettin Topçu, ne tümden ferdiyetçi ne de tümden cemiyetçidir. Yani o, ne bazı felsefeciler gibi toplumdan tümüyle kopuk halde hayatın fert üzerine bina edilmesini esas alır, ne de ferdin iradesinin yok sayıldığı ve toplumsal fikirlerin fertlerin hayatında tek etkili kural haline geldiği bir düzeni savunur.

Ona göre, önce ‘’uysallığa’’ ve ‘’konformizme’’ esir düşmek, bilahare isyan ederek özgürleşmek gerekir. Zaten insanın fıtratı da bunu ister. Aksi halde insan bir nesnenin kölesi olur. Bu bazen şehvet, bazen başka bir şeydir. İnsana haz veren her şey insanı köle etme potansiyeline sahiptir. İnsan ise iradesini güçlendirdiği, uysallığa ve konformizme isyan ettiği ölçüde hürleşir.

İsyanın gerçekleşme şeklini ve niteliklerini ise şöyle anlatır Topçu; ‘’“İsyan, gerek fertte, gerek onun ihtirasında, kâinatın ve kendisinin hiçliğini ortaya koyan küçümsemedir; isyan, aşk içinde sonsuza atılarak bedenini ve ruhunu hiçe sayarcasına ızdıraba adanan harekettir. İsyan, kurtarıcı mutlak’ın eşiğinde bile, insanı elleri havada Mutlak’ın hareketini diler vaziyette tutan duadır; isyan, bu uzanmış ellerde sembolleşen, Allah’ı kendisine katılmaya ve kendi içinde isyana çağıran, ferdin tek başına asla cesaret edemediği kurtarıcı hükmü O’na verdiren bu uysallık iradesidir. İsyan ışıktır; ruhtan ruha, mürşidden müride, babadan oğula sürüp gider; mürid ve oğul için nasıl ışık ve destek olursa mürşid ve baba için de aynı şekilde ışık ve destek olur.” …

Aksi halde hazzın kölesi olan insan, Topçu’nun deyimiyle ‘’harap’’ olur. Haz, hürriyetin önündeki manevi engellerden biri iken onun esiri olmayıp onu esir almayı başarabilirsek bu kez dengeler tersine dönmüş olacak ve haz duyduğumuz şeyler bizi bir iyinin peşinde koşturan itici bir unsura dönüşecektir.

Ayrıca Topçu’ya göre; “İnsanın bilgisi, kendi mahiyeti gereği ona sorumluluk yükler”… Bilgisi arttıkça sorumluluğu da artar insanın, çünkü her bilinen “yeni bir yapılması gereken” demektir. Hem isyan etmek için de “önce esir olduğunun” bilgisine sahip olmak gerekir. Öyle olunca mesuliyeti yüklenebilir insan.

Cahil kimsenin, kendini herhangi bir konuda mesul hissettiği hiç görülmemiştir. Müslüman bir birey ise yalnızca imanının hakikatine varırsa, dünyaya adalet ve huzur getirme sorumluluğunun sırtında olduğunu görebilir.

Topçu, Fransa’da eğitim görmekle birlikte pergelin sabit ayağını hiçbir zaman Hakk’tan ve hakikatten ayırmamıştır. Onun felsefesinin ayakları hep bu topraklara basar. Sözü tüm dünyayadır. Herkese dokunan bir yanı muhakkak bulunur. Ancak cümleleri bizimdir. Anadolu deyimleriyle ve Müslümanca konuşur. Onu bu denli kıymetli kılan sebeplerden biri de batıyı bu kadar yakından tanıyıp ahlâkın temellerini Allah’a nispet edecek kadar yerli ve mukaddesatçı bir kimliğe sahip olmasıdır.

Kitaptan bağımsız ancak konuyla bağlantılı güzel bir ifadeyi hatırlatarak sonlandırayım…

Bir vakit şöyle demişti Muammer Bilgiç; “ben de kafa konforum hiç bozulmasın, Diriliş Ertuğrul izleyeyim, otomobil ve konut fiyatlarına bakayım, cumanız mübarek olsun mesajları atayım, milliyetçi-muhafazakar bir İslam’a inanayım isterdim. Nasibimize Necmettin Erbakan’ı tanımak düştü. Şimdi sıkıntısını çekiyoruz.”

Bu cümle bir bilinç ızdırabının mahsulüdür. Bilmenin ve farkında olmanın ağırlığını omuzlarında taşımanın ifadesidir.

Bilenin canı yanar, feryat eder. Bilmek güzeldir de, taşıması pek çetindir.

Nurettin Topçu’yu okumak da tam olarak böyledir.

Okuduğunuzda ‘’kafa konforunuz’’ bozulur…

Buna rağmen okuyabilir misiniz? …

DİPNOT :

(1) Kitapta bu Hadis-i Şerife vurgu yapılmamıştır, Topçu’nun İsyan Ahlâkı’nda yer alan fikirlerinden vardığım şahsi kanaat ve değerlendirmemdir.

(2) Bu hadisin senet ve ravi zincirine yönelik tartışmalar bulunmakla birlikte biz konumuz olmadığından oraya girmiyoruz. Bir an için öyle olduğu düşünülse dahi ifade bakımından bu cümlenin dinimizin temel değerlerine uygun olduğunu düşünüyoruz.

(3) Topçu’nun bu görüşleri, onun bazı kimseler tarafından ‘’sosyalist’’ olarak değerlendirilmesine sebebiyet vermişse de bu doğru değildir. Öyle olmuş olsa, Topçu’nun, ‘’İsyan Ahlâkı’’ isimli bu eserinde sosyalizm ile ilişkilendirilebilecek çokça kavram varken atıfta bulunması beklenirdi. Ancak görüldüğü üzere, onun birçok konuda kendisini ve düşüncelerini nispet ettiği tek yer mukaddesatıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir