YERALTINDAN NOTLAR

Şair Cemal Süreya, uzun yıllar evvel TRT’de bir yayına konuk olduğunda program sunucusunun ‘’kendinizi tanıtır mısınız’’ sorusuna Dostoyevski temalı kısa ama oldukça etkileyici bir cevap vermişti. Bu ana ait video kesitini Kitap Tahlilcisi’nin instagram hesabından da paylaşmıştım.

Şöyle diyordu Cemal Süreya; ‘’1931 yılında doğdum. 1937 yılında annem öldü. 1944 yılında Dostoyevski’yi okudum. O gün bugün huzurum yoktur. Biyografim bu kadar!’’

Edebiyatımızın unutulmaz isimlerinden Cemal Süreya, ayrıntılara girmek yerine hayatında iz bırakan önemli noktalar üzerinden tanıtmıştı kendisini. Bunlardan biri annesinin ölümü diğeri ise Dostoyevski’yi okumasıydı. Üstelik Dostoyevski’yi okuduktan sonra huzurunun da kalmadığını ifade ediyordu.

Suç ve Ceza’yı okurken Raskolnikov’un küçücük bir odaya sığan yaşamında nasıl büyük ıstıraplar içerisinde kıvrandığına şahit olmuş ve depresif çırpınışlarını sanki oradaymış gibi hissetmiştim.

Ancak şunu söylemeliyim ki Suç ve Ceza’daki ıstıraplar dahi Yeraltından Notlar’dakiler ile mukayese edilemez. Yeraltından Notlar’ı okuduktan sonra Cemal Süreya’nın niçin böyle söylediğini daha iyi anladığımı düşünüyorum.

Bu kitapların hazırlandıkları yılları incelediğimizde Yeraltından Notlar’ın daha önce kaleme alındığını görürüz. Böylece Yeraltından Notlar’da sayıklama derecesine varan ruhsal bunalımların dünya edebiyat tarihine geçecek Suç ve Ceza ile Karamazov Kardeşler gibi kitapların doğum sancıları olduğunu söyleyebiliriz.

Dostoyevski, tarihte birçok şair, yazar, aktivist ve devlet adamının başına gelenleri yaşamıştır. Bu yönüyle tarihte iz bırakmış karakterler açısından coğrafyanın değil de zindanların kader olduğunu söylememiz gerekir.

Zira tarih boyunca tüm coğrafyalarda Allah ve halk adına doğruları söyleyenler, güçlüden değil haklıdan yana tavır koyanlar ve otoritenin hilafına fikirleri olanlar çok defa zindanlarla imtihan olunmuşlardır.

Dostoyevski de 1849’da illegal bir örgütün üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanır. Bazı kaynaklar (1) bu örgütün sosyalist çizgide faaliyette bulunduğu iddiasını dillendirmişse de kesinliği tartışmalıdır.

Dostoyevski’nin ilk olarak idamına, daha doğrusu o dönemdeki infaz şekillerine bakılırsa kurşuna dizilmesine karar verilir. O da onlarca mahkûm ile birlikte gözleri bağlanarak infaz için sıraya dizilir. Ancak devrin çarı tarafından son anda ölümle cezalandırılmasına ilişkin karardan feragat edilir ve bunun yerine 4 yıllık zindan hayatı ile sonrasında da 5 yıllık zorunlu askeri hizmet vermesine karar verilir.

Zindan yılları; Yeraltından Notlar, Ezilmiş ve Aşağılanmışlar, Ölü Bir Evden Hatıralar gibi unutulmaz eserlerin doğuşunu hazırlar.

Kitap boyunca, uzun yıllar zindanlarda çile çekmiş bir ruhun ıstıraplarına ve kendisini aşağılayan otoriteler/arkadaşlar vb. ile hesaplaşmasına şahitlik ederiz.

Bazı sayfalarıyla edebi eserden çok felsefi bir kitap okuyormuş gibi hissettiren Yeraltından Notlar; insana ve hayata dair sorgulayan ve sorgularken kan ter içinde kalan bir ruhun depresif çırpınışlarıyla doludur.

Yeraltından Notlar aynı zamanda bir reddiyedir. Rus yazar Nikolay Gavriloviç Çernişevski’nin 1863 yılında ‘’Nasıl Yapmalı’’ ismiyle kaleme aldığı kitapta; insanın mutluluğa varış süreci akıl ve mantıkla özdeşleştirilir. İnsanın ruhundan ve duygularından söz edilmez, mutluluğun doğru kararlar almaya dolayısıyla akılcı olmaya dayandığı ifade edilir.

Dostoyevski de ondan tam 1 yıl sonra 1864’te Yeraltından Notlar’la cevap verir Çernişevski’ye. İnsanın yalnızca akılcı ve rasyonel bir duruş sergilemekle mutlu olamayacağını, mutluluğun hakikate varmakla elde edilebileceğini, hakikatin anahtarının ise duygu, düşünce, arzu ve içgüdüler olduğunu belirtir.

Nitekim şu sözler, onun bu düşüncesinin ürünüdür; ‘’saygıdeğer karıncalar gözlerini yuvada açar, besbelli orada kaparlar. Bu müspet ve sebatkâr davranışlarıyla da büyük bir onuru hak ederler. Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir, emin olamayız tabii ama belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye oluşma yolundaki daimi çaba, bir başka deyişle hayatın ta kendisidir. Yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır. Hiç değilse insan bu iki kere ikiden daima ürkmüştür, ben hâlâ ürküyorum.’’

Dostoyevski’ye göre ‘’iki kere iki dört hayat değil, ölümün başlangıcıdır.’’ … Zira her şeyin kesinlik arz ettiği bir yerde heyecan duygusu da tükenmiştir. Oysa insan varmaktan değil yolda olmaktan mutluluk duyar. Varmak en tehlikeli şeydir, varılacak şeyi tüketmektir.

Kitabın birçok yerinde Dostoyevski’nin aforizmalarına rastlarız. Üstelik bunu kendisiyle dalga geçercesine rahat bir dille yapar. Şu ifade bu söylediğimizin net bir örneğini teşkil eder; ‘’ciddi ciddi konuştuğumuz halde bana önem vermek istemiyorsanız öyle olsun, yalvaracak değilim, nasılsa yer altım var!’’….

Dostoyevski bu satırlarla hem ince bir tariz gerçekleştirir hem de kendisini anlamaktan kaçınanlar olursa gideceği bir yeri yani ‘’yeraltısı’’ olduğunu da söyler. Böylelikle anlaşılma konusunda da mutlak bir beklentisi olmadığını, kendisinin anlatmakla iktifa edeceğini belirtir. (2)

Dostoyevski Yeraltından Notlar’da, bu notları bize okutmak gibi bir niyeti olmadığını da söyler. Anlattığına göre aslında bu notları kendisi için kaleme almıştır ancak bir gün içine garip bir heves düşer ve yayımlamaya karar verir.

Bu aforizmalar, Dostoyevski için bir sorunun cevabını bulmak açısından da önemlidir; ‘’insan kendine karşı tamamen samimi olabilir mi?’’… (3) Dostoyevski, bu notları yazmasındaki bir maksadın da kendine karşı samimiyetini sorgulamak olduğunu belirtir. Ona göre her insanın yalnızca yakın dostlarına anlatabileceği yahut sadece kendisine anlatabileceği hatta bunun da ötesinde kendi kendine bile anlatmaktan çekinebileceği şeyler vardır.

Bu notları kaleme almasındaki bir maksadın da rahatlamak olduğunu söyler Dostoyevski. Okunmasından çok içine ferahlık verebileceğini düşündüğü için yazdığını ve bunun tamamen psikolojik bir mesele olduğunu ifade eder. (4)

Dostoyevski’nin en zorlu zamanlarda sığındığı yegane yer ise kitaplardır… Histeriye varan ruhsal bunalımlarının olduğu dönemlerde ‘’okumaktan başka yapılacak işi, gidecek tek yeri olmadığını’’ anlatır.

Dostoyevski’nin, kitaplara ve okumaya dair şu söylediklerinin günümüzde de birçok kimse açısından geçerliliğini koruduğunu söylemek abartılı bir değerlendirme olmayacaktır; ‘’Evde en çok okumakla vakit geçiriyordum. Böylece içimde kabaran duyguları dış etkilerle bastırmak istiyordum. Okumak bana uygun tek dış etkiydi!’’… (5)

Dünyanın bu kadar kirlendiği bir dönemde bizi kitaplara kaçıran ne çok şey var… Yeraltından Notlar, yerin üstünden sıkılanlar için eşsiz bir dertleşme kitabı…

(1) Biografia de Dostoyevski em Literaturas.com, Literaturas.com

(2) Yeraltından Notlar, Sayfa 40.

(3) Yeraltından Notlar, Sayfa 43.

(4) Yeraltından Notlar, Sayfa 44.

(5) Yeraltından Notlar, Sayfa 52.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir