HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR

Mümin Sekman’a Dair

Yazar Sekman, esasında Hukuk Fakültesi mezunu bir avukattır. Ancak hiçbir zaman hukuk alanında çalışmamış, Hukuk Fakültesinde iken dahi kendi deyimiyle ‘’entelektüel Robin Hood’’ olmanın hayallerini kurmuştur.

Bütün maksadı başarılı olmuş kimseleri incelemek, başarıya giden yolu keşfetmek ve bunu herkese öğretmektir. Böylece başarılı kimselerin yöntemlerini alıp herkese dağıtmakla ‘’entelektüel bir Robin Hood’’ olacaktır. Konferansları ve kitaplarıyla bu alanda önemli bir yer edinen Sekman’ın, ‘’başarı uzmanı’’ olarak sıfatlandırılması en yerinde tanımlama olacaktır.

Sekman’a göre bu kitabı bir kez okursanız muhakkak bir şeyler öğrenirsiniz, iki kez okursanız aynı kişi kalmazsınız ve şayet üç kez okumayı başarırsanız asla olduğunuz yerde duramazsınız.

Başarı Fıtrattan Gelir

* İnsanı hayatta motive eden en önemli unsurlardan biri başarıdır.

* Sorulduğunda herkes başarmak ister ancak başarının gereklerini herkes yerine getirmez.

* Tüm insanlar, fıtratlarının gereği olarak başarma isteği ile dünyaya gelirler. Yani başarmak içgüdüsel bir eğilimdir. Bir bebek ilk kez emeklediğinde/yürüdüğünde, bir çocuk bir bardak suyu ilk kez dökmeden taşıdığında ve ayakkabısının bağcıklarını ilk kez kendisi bağladığında olimpiyat şampiyonu olmuş gibi sevinir. Hepimiz çocukluktan başlayarak bir şeyler başarmanın peşinde koşarız.

Başarıyı Yönetmek Kolaydır Zor Olan Başarısızlığı Yönetebilmektir

* Başarmaya çalışmanın neticelerinden biri de zaman zaman başarısız sonuçlar almaktır. Başarısız sonuçlar belleğimizde ‘’negatif bir zihinsel yük’’ oluşturursa başarıya olan isteğimiz ve gücümüz azalır. Çünkü başarıyı yönetmeyi çoğumuz biliriz ancak başarısızlığı yönetme konusunda maalesef birçoğumuz kötü durumdayız.

Tespitte Bulunmak ile Öğrenilmiş Çaresizliğe Varmak Ayrı Şeylerdir

* Şu anda param yok demek ile ben fakirim demek arasında büyük bir fark vardır. İlk cümle bir tespittir, bir durumu belirler ve farklı davranışlara götürebilir. İkincisi ise kabullenilmiş ve kimlik haline getirilmiş bir yargıya varmaktır ve asla başka davranışların oluşmasına izin vermez.

Bu bir süre sonra beyinde ‘’kanun’’ haline gelir ve artık beynimiz bu kanuna uygun olan şeylere olur verirken, uygun olmayan şeylere ise geçit vermez. Böylece başarısızlık duvarı örülmüş olur.

Aynı Yöntemlerle Yeni Sonuçlar Beklemek Hayalciliktir

* Geldiğimiz noktadan memnun değilsek yahut da daha iyisinin olabileceği kanaatindeysek şunu anlamalıyız ki bizi buraya getiren geçmişten bugüne biriktirdiklerimizdir. Yeni ve farklı bir noktaya varmak istiyorsak ‘’yeni ve farklı’’ metotlarla çalışmalıyız. Sürekli tekrarlanan metotlarla farklı sonuçlar alınamaz.

Kitabın Çıkış Noktası : Başarısızlığı Nasıl Yeneceğiz?

* Mümin Sekman’a göre başarısızlığı yenmemiz için 3 temel kavramla mücadele etmemiz gerekir.

1-Öğrenilmiş Çaresizlik

Bir şeyin artık asla olmayacağına dair bir yargıya varmak ve bununla tüm mücadeleden vazgeçmektir. Sekman’ın tam tarifine göre ise; defalarca denediği halde istediği sonuca ulaşamayan bir canlının, bir sonraki denemede başarısız olacağını beklemesinden ötürü deneme cesaretini kaybedip hiçbir şey yapmamasıdır.

Öğrenilmiş çaresizlik, Sekman tarafından çok güzel iki örnekle izah edilir. Benzer örnekler olduğundan bir tanesini anlatmakla iktifa ediyorum. Hindistan’da yabani bir fil yavrusu zincirlerle kocaman bir ağaca bağlanır. Bu yaramaz yavru günlerce ağaçtan ve zincirlerden kurtulmaya çalışır ve başarısız olur. Sonunda kati bir yargıya varır; ‘’ben bu zincirlerden asla kurtulamayacağım’’

Günler geçer, ardından bu fil yavrusunun zincirleri kocaman ağaçtan sökülür ve kolaylıkla parçalayabileceği hatta alıp götürebileceği bir kereste parçasına bağlanır. Ancak yaramaz fil yavrusu uslanmıştır (!)… Bir daha hiçbir şekilde kaçma teşebbüsünde bulunmaz. Çünkü ‘’öğrendiği çaresizlik’’ onu mücadeleden geri tutar.

Daha da önemlisi bu yabani fil yavrusu bir gün anne/baba olduğunda yavrusuna başarıyı değil ‘’öğrenilmiş çaresizliği’’ öğretir, hem de ‘’büyük sözü dinle’’ diyerek. Bu sebeple, en kötü başarı dersi başarısızlardan alınmış olandır.

Sekman’ın, Martin Seligman’dan alıntıladığı öğrenilmiş çaresizliğe ilişkin bazı tespitler konunun özeti gibidir.

Martin Seligman’a göre öğrenilmiş çaresizliğin üç temel aşaması vardır.

– Birincisi kişilerin yaptıklarının sonuca etki etmeyeceğine inanmaya başlamalarıdır. Artık ne yapsam da olmayacak algısına kapılmaktır.

– İkincisi tek bir hadisede yahut da birkaç işte yaşanmış bu kötü tecrübeleri genele teşmil etmek, her olayda gerçekleşecekmiş gibi inanmaya başlamaktır. Bir işte başarısızlık yaşayan kimsenin bir daha ne yaparsa yapsın hiçbir işte başarılı olamayacağına inanması ve başarısızlığı genellemesidir.

-Üçüncüsü de bunun gelecekte de asla düzelmeyeceğine kendini inandırmasıdır. Yani genellemeyi sadece bugüne değil geleceğe de yansıtacak söz ve fikirler sarf etmesi ve gelecekten de ümidini kesecek noktaya gelmesidir.

Burada duruşumuzu belirleyen zihnimizdir. Fuzuli’nin dediği gibi; akıntıya kapılan, kıyının yürüdüğünü sanır…

Öğrenilmiş Çaresizliğin Bedeli

Sekman’a göre öğrenilmiş çaresizliğin en çok saldırdığı yer insanın beynidir!

Çünkü öğrenilmiş çaresizlik 3 şeyi çok ciddi manada zayıflatır.

– Tutkular

– Düşünme Yeteneği

– Duygular

Sekman’ın bu maddeleri sıraladıktan sonra verdiği bir örnek ise kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar için acı bir teşhis hüviyetindedir; ‘’Öğrenilmiş çaresizlik yaşayanlar önce tutkularını kaybeder. İstediklerini elde etmenin kendi ellerinde olmadığını düşünen insanlar kendi isteklerine karşı ilgisizleşirler. Bu kişilerin isteyerek yaptıkları davranışlar azalır, mecburi oldukları için yaptıkları artar. Bazı kamu kurumlarına gittiğinizde gördüklerinizin bir açıklaması budur.’’… (1)

2-Atalet Psikolojisi

TDK’ya göre işsizlik, işsiz kalma, tembellik gibi anlamlara gelen atalet; eylemsizlik hali demektir. Örneğin bazen bir işi niçin yapmamız gerektiğini, nasıl yapabileceğimizi, yaparsak neler kazanacağımızı ve yapmazsak neler kaybedeceğimizi biliriz ancak yine de yapmayız. İşte bu durum psikolojik ataletin göstergesidir.

3-Cam Tavan Sendromu

TDK’ya göre sendrom; sıkıntı ve belirge demektir. Cam tavan ifadesi ise bu alanda yapılmış bir deneyden ileri gelmektedir.

Çoğumuzun bildiği üzere, meşhur deneyde birkaç pire yakalanıp 30 cm yüksekliğinde bir fanusa koyulur. Fanusun üstüne kapak şeklinde bir cam, alt kısmına ise metal yerleştirilir. Akabinde metal zemin ısıtılır. Isıdan rahatsızlık duyan pireler sürekli olarak can havliyle kaçabilmek adına tüm güçleriyle zıplarlar ve haliyle kafalarını cam tavana vurarak yere düşerler.

Cam tavan saydam olduğundan fark etmesi zordur ancak bir süre sonra pireler o kadar alışırlar ki cam tavana kafalarını vurmayacakları bir seviyeye kadar zıplamaya başlarlar. Akabinde fanusun cam kapağı tamamen çıkarılır ancak bakılır ki pireler hala bir cam kapağın var olduğu yanılgısıyla yalnızca cam kapağın seviyesine kadar zıplamaktadırlar.

Artık cam değil ancak psikolojik bir tavan vardır orada pireler için. Bu durum kimilerine göre hayat dersinin acı öğretisidir. Ancak gerçekte insanı mücadeleden geri koyan psikolojik bir duvardır.

Arazi Değiştikçe Haritayı Güncellemek Gerekir!

Sekman’a göre başarısızlığın önemli sebeplerinden biri de değişen koşullar karşısında aynı zihni melekeler/tavırlarla hareket etmeye devam etmektir. Günümüzde cep telefonu uygulamaları dahi sürekli olarak kendilerini günceller ve gelişmelere hazır tutarlar.

Hâl böyle iken cep telefonunu ve dahası dünyayı yöneten varlıklar olarak kendimizi hiç güncellemeden yeniliklere ayak uydurmamız nasıl mümkün olur? Değişen arazi yapısı ve yollar sonrasında güncellenmiş bir navigasyon (eski tabirle yol gösterici harita) olmadan gideceğimiz yere ulaşamayız. Çünkü eski harita yeni yolları göstermez ve dahi uçurum olan yerler bizim haritada yol görünür!

Deneyen Kaybedebilir Ancak Denemeyen Hükmen Yenilmiştir!

Kitapta çok sevdiğim ara başlıklardan biri oldu. Gerçekten de bir başarı denemesinin sonucu başarısızlık olabilir, kaybedebiliriz. Ancak denenmemiş bir şeyin sonucu baştan bellidir; başarısızlık…

Başarısızlığın Ardından Yeniden Yola Çıkarken

Başarısız olduğumuz bir konuda yeni bir deneme yapacaksak durumu iyi tahlil etmemiz yeniden başarısız olmamamız ve ‘’negatif zihinsel yük’’ biriktirmememiz açısından kıymetlidir.

Bunun için şu sorularla yola çıkmalıyız.

1-Bende değişen bir şey var mı? (Yeniden deneme öncesinde kendimizi kontrol)

2-Çevremdeki şartlarda değişen bir şey var mı? (Başarıya dair dış çevreyi kontrol)

3-Hedeflediğim şeyde bir değişiklik var mı? (Hedefin yapısını, bizatihi kendisini kontrol)

Ters Çaba Yasası

Deneylerin gösterdiği önemli sonuçlardan birinin de bu olduğunu söyler Sekman. İnsan, başarıya gidebilmek için çok uğraşır ve fakat olur da başarısız olursa ve bir de başarısızlığı yönetip yeniden başarı için yola çıkmayı bilmezse bu kez tüm çabasını hayatın yükünü omuzlamak ve nereden gelirse gelsin sorunlarla baş etmek için harcamaya başlar. Onun için artık sorunların varlığı doğaldır, hayatın normalidir. Çözüm yoktur. Tek çare katlanma kat sayısını artırmaktır!

Sekman’a göre bu tavır doğru değildir. Özellikle çevremizdeki kimselerin talep ve beklentilerine karşı ‘’aşırı uyumluluk ile ölçüsüz dikbaşlılık’’ arasında olmak şarttır. Yoksa hayat çekilmez bir kısır döngüye çevrilmiş demektir.

Kaybetme ve Başarısızlık Kültürü Nasıl Yaygınlaşıyor?

Sekman, bu konuyu izah ederken yine çok etkileyici bir hikâyeyi alıntılayarak dikkat çekici bir anlatım usulünü tercih ediyor.

Hikâyeye göre; beş maymun bir kafese yerleştirilir. Ortaya bir merdiven kurulur. Kafesin tepesine de muzlar asılır. Herhangi bir maymun merdivene tırmanarak muzları almak istediğinde, tüm maymunların üzerine soğuk su sıkılır. Sadece merdivene çıkmaya çalışan maymun değil, diğerleri de bu soğuk sudan nasibini alır.

Bazı maymunlar birkaç defa muza erişmeye çalışır, ama sıkılan suyla hepsi ıslanır. Bir süre sonra içlerinden biri muza yöneldiğinde diğer maymunlar onu hemen engellemeye başlar.

Sonra maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun (adı A olsun) konulur. A’nın ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler!

Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla (adı B olsun) değiştirilir. B de merdivene yaptığı ilk atakta dayak yer. Bu yeni maymunu (B) en şiddetli ve istekli döven sonradan kafese giren maymun A’dır! Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Yeni gelen maymun da (adı C olsun) muza ulaşmaya çalışınca dayağı yer. Döven dört maymundan ikisinin (sonradan gelen A ve B) yeni gelen maymunu (C) niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur! Ama yine de onu döverler!

Son olarak en başta ıslatılan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle (D ve E) değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde hiçbiri merdivene yaklaşmaz! Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiştir, böyle gitmelidir! Bu olay size tanıdığınız bir ülkeyi, şirketi ya da aileyi hatırlattı mı? Maymunlar neyin yapılamayacağını dayak yiyerek öğrendi ve kendisinden sonra gelenlere zorla öğretti. Kendi içlerinde bir yapmama-yaptırmama kültürü oluşturdular.

Maymunlar “birlik ve beraberlik halinde başarısız olmanın” iki kutsal şartını yerine getirdi: Düşündüklerini birbirlerine yaptırmadılar ve yaptıkları üzerine düşünmediler! Bu öykü bize bir toplulukta egemen olan başarı kültürünün gücünü gösteriyor. (2)

Başarısızlığı Yönetmede Güzel Bir Yöntem : Büyük Acılara Geçici Nedenler Bulmak

Sekman, bu yöntemi anlatırken Martin Selingman’ın şu cümlesiyle başlar söze; “Büyük acılara geçici nedenler bulmak umut sanatıdır ve umut, çaresizliği zamanla sınırlar”…

En ufak başarısızlık ya da sorunda kolay pes eden insanların genel yaklaşımı ‘’hep benim yüzümden oldu, bu durum sonsuza kadar sürecek ve her şeye zarar verecek’’ şeklindedir.

Kolay pes etmeyen ve direnci yüksek olanlar ise ‘’Şartlar yüzünden böyle oldu, zaten çabucak geçer, dahası hayat bundan ibaret değil” derler.

Sekman dile getirmese de bu anlattıkları aynı zamanda bir müslümanın olması gereken noktadır; beynel havfi ve reca… (korku ile ümit arası)

Başarı Yolunda 3 T Ölçüm Modeli

Mümin Sekman, bir işi yaparken ne kadar başarılı olduğumuzu 3 T kuralı ile ölçmemizin mümkün olduğunu belirtir.

Bu kurala göre;

Başarmaya başlamış kimseler çevresi tarafından TAKDİR edilir,

Başarıyı sürdürülebilir hâle getirmiş kimseler başarmak isteyenlerce TAKİP edilir,

Zirvede olanlar ise herkes tarafından TAKLİT edilir.

Kişisel Gelişim Eserlerine ve Her Şey Seninle Başlar’a Dair Eleştirilerim

Okuduklarım ve tamamen okumamakla beraber içeriklerine ve başlıklarına göz attıklarım dahil hemen hemen tüm kişisel gelişim kitaplarının temel mantalitesinin ‘’sen de başarabilirsin, haydi harekete geç’’ yönünde olduğunu söylemek abartılı bir değerlendirme olmaz.

‘’Bunda ne var ki’’ dediğinizi duyar gibiyim?

Şu var ki ‘’başarı’’ nedir, kime ve neye göre hangi şey veya derece ‘’başarı’’ sayılır? Kim, neyi, nasıl yaparsa başarılı olmuş olur?

Bana göre işin kilitlendiği ve çoğu kişisel gelişim kitabının mutsuz bir Z kuşağı teşekkül ettirdiği nokta burası.

Kanaatimce; başarıyı rahat bir ev, lüks bir otomobil, bol para ve konfor olarak gösteren ve kazanabilmek için de her şeyi mübah olarak gören bir anlayış ‘’kişisel gelişim’’ değil ancak ‘’kişisel bitiş’’ sürecinin mimarı olabilir.

Hani müslümanlarca sıklıkla söylenen güzel bir söz vardır; zaferden değil, seferden sorumlu olmak.

Kişisel gelişim hikâyelerinin ve anlatımlarının bu söz etrafında şekillenmesi gerektiği kanaatindeyim. Aksi halde mutluluğu yalnızca para ve lükste arayan konformist bir nesil yetiştirmiş oluruz ki herkesin zengin olmasının mümkün olmadığı bir dünyada mutsuz bir toplumu kendi ellerimizle inşa etmiş oluruz.

Mümin Sekman da Her Şey Seninle Başlar kitabında, son bölümlerden birinde ‘’Başarılı oldukça geleceğinizi daha fazla garanti altına alırsınız’’ başlığını kullanıyor. Modern dünya açısından doğru olarak görülecek olsa da benim asla katılmadığım bir cümle bu.

Çünkü Sekman, bu başlığın altında başarıyı lüks semtlerde bir konut, güzel bir araba ile eşdeğer tutuyor. Öte yandan bizatihi kendisi ölümlü olan insan hangi şeyi tamamen garanti edebilir ki?

Bu sebeple, çok çalışmayı ve başarılı olmayı öğütlerken başarıyı maddiyata değil iyi bir insan olmaya endekslemek gerekir.

Merhum Doğan Cüceloğlu’nun ‘’Mükemmel değil, iyi insan yetiştirmeyi hedefleyin’’ sözü de işte tam bu noktaya taalluk eder. İyi insanlar yetiştirmekten daha büyük bir başarı yoktur.

Karşılıksız yardım etmeyi, yol kenarındaki bir çiçeğe su vermeyi, bir sokak hayvanının karnını doyurmayı, paylaşmayı ve bunlarla mutlu olmayı öğrenmemiş çocuk için hiçbir ‘’başarının’’ hakiki bir başarı olmadığını düşünüyorum. Zira yalnızca kazanma hırsıyla dolmuş ve başarıyı paraya endekslemiş kimselerin; insana, diğer canlılara ve doğaya zarar vermekten başka bir girişimi olmayacaktır.

Kitapta asla katılmadığım başlıklardan biri de ‘’Başarı İntikam Alma Yoludur’’…

Başarı, ulaşılacak bir güzelliği ifade etmeli. Başkalarına nazire yapmak yahut da reklam olsun diye değil, bizatihi insanın kendisini ve sonra içerisinde yaşadığı toplumu inşa etmesi için hedeflenmeli.

Mümin Sekman iyi niyetle hareket etmiş olabilir, işin aslı bu başlık belki acımasız plaza yaşantılarına uygun da olabilir ancak her şeye karşın doğru olan başarıyı intikam değil hayata ve çevremize güzellikler katma aracı olarak kullanmaktır.

Mutluluğu zafer (başarı) sarhoşluğunda değil, seferde olmanın cefasında arayalım. Böylece hep diri kalabiliriz. Aksi halde konformist anlayışın mutsuzlar ordusuna yeni neferler kazandırmak dışında hiçbir şey başarmamış oluruz.

(1) Her Şey Seninle Başlar / Sayfa 40

(2) Her Şey Seninle Başlar / Sayfa 47 – 48

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir